HElen siyasi düşüncesinin özellikleri

•Aralık 16, 2008 • Yorum Yapın

Helen siyasi düşüncvesi,bireyin aşamını siyasi bir kurgu olarak algılayan antik yunan siyaset düşüncesinin aksine,doğaya donöüşü öngören bir düşüncedir

ikincisi olarak siyasi varlık olarak insanın dünyasını bir kentle sınırlı gören antik yunan düşüncesinin aksine,lokal devlet sınırlarını aşaralk evrensel değerlere ılaşmıştır. Evrensel değerler üzerinden dünya devletia nlayışı bu düşünce geleneğinde gelişmiştir.

üçüncüsü bireyci bir siyaset düşüncesi gelitşirmiştir. Birey, başta devlet olmak üzere, kolektif varlıklara hizmet etmez, aksine kolektif varlıklar bireye hizmet ederler.

dördüncüsü, tüm insanların ortak insani değerlere sahip oldugu varsayımından hareketle eşitlik düşüncesini gelşiştirmişlrdi. Bu eşitlik anlayışı içinde klelerde insan hukukuna dahil olan varlıklar olarak kabul görmüştür.

beşinci ve son olarak. Siyasi değerlerden çok ahlaki değerlere önem vermiştir.

ömer çuha

Antik yunan siyaset düşüncesinin Özellikleri

•Aralık 16, 2008 • Yorum Yapın
  • Antik yunan felsefesi öncelikle kent merkezli ve kentle sınırlı bir siyaset düşüncesiydi
  • Antik yunan düşüncesi devlet merkezli bir düşünceye dayanmaktadır.Devlet,her türlü ahlaki,beşeri,kültürel ve sanatsal tekamülün bihai noktası olarak kabul edilirdi.
  • Birey,devlet ilişkisinde öncelikd evletindi ve bireyin mutluluğu devlete bağlıydı
  • özel,kamusal an bütünlüğü söz konusuydu.Özel alan kamusal alana eklenmiş,böylece kamusal yarar her tür yararın üzerinde görülmüştür

dördüncüsü modern toplumlarda görülmeyen tarzda ve sosyal sınıflar arasında geçişkenliği imkansız kılan bir tabakalaşma vardı. Kişinin,sınıfsal konum itibarıyla kaderini değiştime şansı yoktu.Bu bakımdan kapalı bir tabakalaşma modeli hakimdi

Kollektif bir kültüre dayanırdı.Burada kentin kollektif kimliği her tür birey kimliğinin önünde ve üzerindeydi.Birey,kendi başına bir anlam ifade etmezdi.değeri,tabi oldugu kentin statüsüne bağlıydı.

Olduklça politize olmuşl bir siyasi kültür bulunmaktaydı. her vatandaş aynı zamanda normal şyaşamında birere siyasetçiydi.siyaset, modern toplumlarda odlugu gibi bir meslek değil,vatandaşın yaşam biçimini oluşturmaktaydı. Siyaset,,her tür sosyal etkinliğin önünde ve üzerinde bir etkinlik olarak kurucu bir değer şeklinde kabul görülmüştü.

ömer çuha

Antik Yunan Siyaset Düşüncesi

•Aralık 16, 2008 • Yorum Yapın
  • Anaysal hükümet, hukukun üstünlüğü,demokrasi,meclis,siyasi katılım,değişik adalet anayışları,mülkiyet gibi kavramların çoğuyla ilgil taretışmalar Antik Yunan’da ki anlayışlar üzerinden gelişmiştir
  • Doğu topğlumları genel olarak tanrı ve kral anlayışına sahiptyiler.Mesela eski babilde,sümerlerde,farslılşarda,çünlilerde ve hintlilerde kral Tanrının yeryüzündeki gölgesi olarak kabul edilmiştir.
  • Bu günkü Batı siyaset düşüncesinin kaynağı hiç kuşkusuz ve tartışmasız Antik Yunan’a gider. Siyaset düşüncesini ve kurumlarını anlşamak için Antik Yunan’ın siyasi kurumlarını ve değerlerini anlamak bu bakımdan kaçınılmazdır.

Antik yunan da din ve mitoloji

dini anlayış mitolojiye dayanıyordu. antik yunanda değişik ölümsüz tanrıalra inanityorlardı.antik yunanda en büyük ibadet biçimi ” adak ” adamaktı. TAnrıların her birine bir adak adanırdı.

Antik Yunanda Kent Devleti

Antik yunanda brbirinden bağımsız yüzlerce kent bulunurdu. Bunların nüfusları 2-3 binle yirmi bin arasında değişirdi. nüfusu yirmi binin üzerinde olan atinagibi belli başlı birkaç kent vardı.

herkez yaşadığı kentle adlandırılırdı. Vatandaş kimliğini oluşturan soy değil kentlilikti. Yaşamak bir kente dahil olmak anlamına gelirdi.

Antik yunanda 3 tür yönetim biçimi gelişmişti: demokrasi,aristokrasi,despotizm. Bu gün formunu yaşadıgımız demokrasinin ilk temelleri antik yunanda atılmıştır.

Antik yunanda Doğrudan Demokrasi vardı. Yani vatandaş karar mekanizmasının bizzat kendisiydi.Siyaset,buralarda vatandaşın aktif biçimde kararlara katılımını sğlayan bir etkinlikti.

Aristokratik kentlerle demokratik kentler arasında bir kutuplaşma vardı SAhildeki kentler demokratik iken daha içlerdeki devletler aristokratikti.. Aristokratik devletler Sparta etrafında birleşirken Demokratik kentler Atina ile temsil ediliyordu. İçlerindeki en anlamlı savaş Peliponezya Savaşıdır. Aristokratların Demokratları yendiği savaş olarak bilinir.

Antik yunanlılar; zaman zamn bir bütün olarak Perslilere karı da savaşırlardı. bArbarlar olarak nitelendirdikleri Perslerle savaş söz konusu oldıgunda Tüm antik yunan Kentleri birlik halinde gelirlerdi. Büyük İskender’i Doğunun ve BAtının en büyük akeri gücü haline getiren şey onun PErsliler karşısında elde ettiği zafer olmuştur.

Antik Yunanda Vatandaşlık

Antik yunanda en ayrıcalı sınıf vatandaş sınıfıydı. vAtandaşlık doguştan , aile bağları yada mülkiyet yoluyla elde edilen birşeydi. Her vatandaşın yaşadığpı kentte sahip odlugu bir mülkü vardı. mülk edinmek, vatanndaş olmayanlar için mümkün olmadıgından bu ayrıcalık vatrandaşlara aitti.Vatandaş oranı kentten kentre değişmekte birlikte her kentteki vatandaş oranının kentin yüzde yirmisinin altıonda oldugu trahmin edilmektedir. Vatandaş sınıfına tabi olanlar aynızamanda kentin kaderini yttayin edenb insanlardı.Bunların ana işi siyasetle ugraşmaktı. Modern dünyada vatandaşlık belli hal ve yükümlülüklere sahip olmayı ve bu çerçevede otonom olmayı ifade eder. Oysa antik yuynan’da vatandaşlık belli bir kente ait olmayısağlayan birşeydi. Aidiyet bağı sağlayan vatandaşlık,kentin karar mekanizmasına katılmayı mümkün kılkmaktaydı.

İnanmak ve Bilmek

•Aralık 16, 2008 • Yorum Yapın

İnanmak ve sevmek

İnanmak, benliğin kendi mukadderatı önünde verdiği imtihandır. Onu aşk ile
bağrına basanlar, bu imtihanda muvaffak oldular.

Benliğin, bütün kuvvetleriyle kendi konusu olan kainatı kucaklayışı demek
olan bu imtihanda aşkın sahipleri başarı kazandılar.

Aşkın şahidi ise ızdıraptır. Izdırapsız ne hayat hareket, ne de gerçek
düşünce doğabiliyor. Her inanma hareketinde sevilen bir ızdırap saklıdır.

Sevgisi olmayan hakikate ulaşamıyor, gerçeği bilmiyor ve tam sevgi, gayesine
ulaşmış sevgi, sonsuzluğun sevgisidir.

Bu sevgi, vucuttan geçer, bedenden taşar, fani varlıktan kaçar. Ruhu
derinlerine doğru kazıyarak orada gaye olarak yine kendini arar.

Gerçek aşkın sahipleri, ne servetin, ne şöhretin veya temaşanın, ne de ilmin
ve sanatın aşıklarıdırlar. Gerçek aşıklar aşkın aşıklarıdır.

İnanmak, gerçek ve şahsi tanıyış; sevmekse gerçek yaşayıştır. İnanmayan
bilmez, taklit eder. O ışığını başka kürelerden alan bir kör kandildir.

Sevmeyenler, yaşamayanlardır. Onlar ölü ruhlardır. Her an toprağından taze
hayat fışkıran tarlanın üstüne atılmış kuru kütüklerdir.

Dünyamızın tadını onlar alamazlar, hayatın kudretini onlar bilemezler. Her
kökünden bir inanış otu biten, her tarafına bir başka şevk saçılmış
dünyamızda

aşk ile inanışın terbiyesini en küçük yaştan itibaren almamış olan nesiller,
bedbaht nesillerdir.

Kainata hayrınlıkla bakan, insanlara minnetle çevrilen çocuğu, inanış ve
sevgi aşısı yapmadan hayata salanlar, dünyamızın ilk ve en gaddar
zalimleridir.

Sokak ortasında birbirleriyle dalaşıp tekmeleşen yavruları kayıtsız
bakışlarla arkasında bırakarak hayat mücadelesi denen kızıl meydana koşan
mahir menfaat atletleri,

ihmallerinin neden cinayet olduğunu bilemediler. Zira onlar muhabbet kaynağı
olması lazım gelen mabette bile menfaat dilendiler; namütenahi aşk ile dolup
taşan dünyamızın

ilahi bahçelerinde hiç de usanmadan kin ve haset devşirdiler.

Biliyoruz ki, düşünce, hareketin bizde içselleşmesidir. Hakikate kendi iç
dünyamızda temas etmektir. Paskal üç türlü hakikat ayırıyordu:

Etin hakikatleri, aklın hakikatleri, imanın hakikatleri. Birincisi kör
nefsimizin zenbereği etrafında çevrelenen ve onun tarafından idare edilen
bütün iştahları,

hırsları ve menfaatleri içerisine alıyor.

Muvaffakiyetlerimizin dünyasını çenberliyor. Kendisiyle ve kendisi sayesinde
kurnazlaşan insanı hayvanlarla birleştiriyor.

İkincisi, bizi aklın, tasavvurla iradenin fethettiği bir aleme yükseltiyor.
Kendi dar benliğimizden çıkarak bizi bir büyük alem yapıyor.

İlmi, temaşayı, mana cevherini sunuyor. İnsanı ruh aleminin serdarı yapıyor.

Üçüncüsüne gelince, o bizi insani olan varlığımızın da üstüne yükseltiyor.
Sonu olan dünyamızdan, sanki bir hamle ile sonsuzluğa ulaştırıyor.

Parça iken bütün yapıyor; fani iken ebedi kılıyor. Onun varlığıyla, yolcu
iken yol, sermest iken saki, damla iken derya oluyoruz…

İnanışta alelade bilginin esas şartı olan şuur ve eşya ikiliği ortadan
kalkmıştır. Bu ikisi aynileşmiş, eşya şuura teslim olmuş, onunla kaynaşmış,
ikisi bir varlık kazanmıştır.

İnanışın başladığı yerde alelade tanıyış sönükleşir, değersiz ve adeta
manasız kalır. İnanış tam olunca da yerini ona bırakır, kaybolur.

Filozof Kant, saf akıldan yani muhakemeden pratik akla yani vicdana geçerken
şöyle demişti : “Yerine itikadı koymak için, bilgiyi ortadan kaldırmaya
mecbur oldum.”

İtikad haline gelmeyen afaki bilgi, bize bir yabancıdır ve sürekli hayata
sahip değildir. Benim tarafımdan yaşanmamış, kelimenin tam manasiyle benim
olmamıştır.

Bu sebepten bana şahsi tatmin vermekten uzaktır. Sadece taklit yoluyla,
elden ele dolaşan müşterek bir nesne gibi, bir zaman için dimağda misafir
olmaktadır.

Gerçekten benim şahsi malım olmadığından benden koparıp alınır. Bugün benim,
yarın başkasının mülkü olur.

Umumi görüşler, taklit ile kazanılan iddialar, zümre ve parti ihtirasları ve
bunlara destek olan sebepler hep köksüz, hep temelsiz ve hakikatle alakasız
düşünüşlerdir.

Zira bunlar, benliğimin dışında yaşanmış, benim ne hürriyetimin, ne de
şahsiyetimin kaynaklarında kökleri olmayan, derinleri kazılırsa iştihaların
ve etlerin, alışkanlıkların ve taklitlerin vucut verdiği sözede
hakikatlerdir.

İnanılan ve sevilense bir yandan şahsiyetimin derinlerinden, öbür yandan
sonsuzluktan hayat ve hakikat alan görüştür.

Onun çürütülmesi, yalanlanması kabil olmaz. Yumruklandıkça ruhumuzun daha
derin tabakalarına iner.

Çünkü inançlarım muhakemenin ulaşamadığı bir alemde meydana gelmektedir.
Kökleri aynı zamanda benliğimin pek derinlerinde bulunduğundan,

muhakeme ile benden koparılamazlar. Bu sebepten inanılmayan, sadece ilmin
ölçüüleriyle tartılarak aklın karşısına çıkarılan her fikir, her hakikat,
eksik veya aldatıcıdır.

İnanma, bir harekettir ve benliğin varlıklar üzerine doğru yaptığı bir
harekettir. Tuhun tabiata uzanması, onda devamı gibi bir şeydir. Ruhun,
tabiatı istilasıdır.

Gerçek aşıklar aşkın aşıklarıdır.

Aşkın kendi kendisini yakan ateşinde sevenle sevilen,

isteyenle istenen, varlıkla var eden birleşir.

Eşya ile temaşa, kainatla şuur, birle bütün bağdaşır.

Düşünce hareketleşir, varlık düşünceleşir.

Anlaşılmayan ortadan kalkar, anlatılmayan Bir kalır.

İnanmak, benliğin kendi mukadderatı önünde verdiği imtihandır. Onu aşk ile
bağrına basanlar, bu imtihanda muvaffak oldular.

Benliğin, bütün kuvvetleriyle kendi konusu olan kainatı kucaklayışı demek
olan bu imtihanda aşkın sahipleri başarı kazandılar.

Aşkın şahidi ise ızdıraptır. Izdırapsız ne hayat hareket, ne de gerçek
düşünce doğabiliyor. Her inanma hareketinde sevilen bir ızdırap saklıdır.

Sevgisi olmayan hakikate ulaşamıyor, gerçeği bilmiyor ve tam sevgi, gayesine
ulaşmış sevgi, sonsuzluğun sevgisidir.

Bu sevgi, vucuttan geçer, bedenden taşar, fani varlıktan kaçar. Ruhu
derinlerine doğru kazıyarak orada gaye olarak yine kendini arar.

Gerçek aşkın sahipleri, ne servetin, ne şöhretin veya temaşanın, ne de ilmin
ve sanatın aşıklarıdırlar. Gerçek aşıklar aşkın aşıklarıdır.

Aşkın kendi kendisini yakan ateşinde sevenle sevilen, isteyenle istenen,
varlıkla var eden birleşir. Eşya ile temaşa, kainatla şuur, birle bütün
bağdaşır.

Düşünce hareketleşir, varlık düşünceleşir. Anlaşılmayan ortadan kalkar,
anlatılmayan Bir kalır.

İlk ve son ilim budur. Millet kültürünün ağacını dikecek ve millet ruhuna
hayat getirecek nesiller, inanışla sevgi mabedinin mihrabında önce tövbe
etmeli,

sonra da inanmayı ve sevmeyi öğrenmelidirler.

İstihare nedir, nasıl yapılır ?

•Aralık 16, 2008 • Yorum Yapın

İstihare

Kimi insanlar her konuda istihare yapmanın yanlış karar almamıza engel olacağını düşünüyorlar, istiharede olumlu görürsek o şekilde hareket etmenin olabilecek olumsuzluklara engel olacağını söylüyorlar bu ne derece doğrudur? Bu zamanda hiç kimseye güvenemiyoruz; ister iş hayatında isterse evlilik hayatında olsun karar vermek eskisi gibi değil, çok zor oldu, insanlar gerçek kişiliklerini sergilemiyorlar, araştırmalar vs. bir yere kadar oluyor, istihare yaparak Cenab-ı Hakka danışmak doğrudur diyorlar, peki istiharede nelere dikkat edeceğiz; yani bu zamanda rüyanın tevilini herkes yapamaz, kimi zaman rüyada bize Cenâb-ı Hak ince ip uçları verse dahi biz bunu tabir edemediğimiz için anlayamıyoruz, yada rüyamızı hatırlayamıyoruz, yani ne rüyası gördüğümüzü bilmiyoruz, görülmeyen rüyayı olumluya mı yoracağız, olumsuza mı? Kimileri görülmeyen rüya olumsuza yorulur diyorlar ne derece doğrudur? İstiharede Kâbe’yi görmek ne manaya gelir, normal bir rüyada Kâbe’yi görmek ne demektir? İstihare bir sünnettir bunu kesin yapmamız gerekmez öyle değil mi? İstiharede olumsuz görürsek buna rağmen o işe girersek yanlış mı yapmış oluruz? istiharede renk görme zorunluluğu var mıdır? Rüyayı kime nasıl tabir ettireceğiz?

Okumaya devam edin ‘İstihare nedir, nasıl yapılır ?’

İstihare Nasıl Yapılır?

•Aralık 16, 2008 • Yorum Yapın

Sual: İstihare nasıl yapılır?
CEVAP
İstihare yapmak için, önce günahlardan tevbe edilir. Tevbe için kısaca, “Ya Rabbi! Büluğ anımdan şimdiye kadar yaptığım günahlara pişman oldum. Bundan sonra da, inşallah hiç günah işlememeye söz veriyorum” denir. Sonra gusledilir. [İlk gün gusül almak yeter.] Gusülden sonra, o gece (istihareye niyet ettim) diyerek iki rekat nafile namaz kılınır. İlk rekatta Kâfirun, ikinci rekatta İhlas okunur. İstihare namazından sonra şu dua okunur:
(Allahümme inni estehirüke bi-ilmike ve estakdirüke bi-kudretike ve eselüke min fadlikelazim fe inneke takdirü ve la akdirü ve tâlemü vela âlemü ve ente allamül-guyub)

Yedi gece devam edilir. [Gündüz de istihareye yatmak caizdir.]

İstihare başkasına yaptırılmaz, herkesin kendi yapması gerekir.

İstihareden sonra, abdestli olarak, kıbleye dönüp yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görmek hayra, siyah veya kırmızı görmek şerre alamettir. 7 gün istihareden sonra, rüyada bir şey görülmezse, kalbe bakılır. O işi yapmak arzusu varsa, o işe karar verilir. [Namaz maddesinde, İstihare namazı kısmına bakınız.]

huzuradoğru

İtiraz Dilekçesi Örnekleri

•Aralık 12, 2008 • Yorum Yapın

BÖLGE İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
SUNULMAK ÜZERE
…….İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

DAVA DOSYA NO: 2007/……

İTİRAZ EDEN(DAVACI): Adı Soyadı, Adresi, T.C.No:………..

KARŞI TARAF(DAVALI): ………… Kaymakamlığı

T E B L İ Ğ TARİHİ : 10.01.2008

K O N U S U : ……..İdare Mahkemesinin …….tarihli Yürütmenin Durdurulması istemimize karşı vermiş olduğu red kararının aşağıdaki gerekçelerimiz doğrultusunda kaldırılarak istem gibi karar verilmesi talebinden ibarettir.
Okumaya devam edin ‘İtiraz Dilekçesi Örnekleri’

İptal ve Tam Yargı davası dilekçe örneği

•Aralık 12, 2008 • Yorum Yapın

……….NÖBETÇİ İDARE MAHMEMESİ BAŞKANLIĞI’NA[1]

Gönderilmek Üzere

……….NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE[2] [3]

……….

-Yürütmenin Durdurulması Taleplidir[4]

Duruşma İstemlidir[5]

DAVACI                       : Adile Hakarar

Terazi sokak Adalet Apartmanı No: 1 / BOLU[6]

DAVALI                       : İptali istenen işlemi yapan makam[7]

DAVANIN KONUSU : İptal ve Tam Yargı davası[8]

İPTALİ İSTENİLEN

İDARİ İŞLEM              : İptali istenen işlemin tarih ve sayısı

TEBLİĞ TARİHİ[9] : 12.04.2004

DAVANIN İZAHI         :

Bu bölümde dava konusu yapılan idari işlemin hukuka aykırılık nedenleri yazılır. [10]

HUKUKİ SEBEPLER: İdari Yargılama Usulü Kanunu, vs.

DELİLLER                   :[11] ……………

SONUÇ VE İSTEM

Yukarda açıklanan nedenler  ve re’sen mahkemece tespit edilecek sair iptal nedenleri ile…………….tarihli…………….sayılı…………….konulu işleminin İPTALİNE ve YÜRÜTÜLMESİNİN DURDURULMASINA karar verilmesini saygılarımla arz ederim. …/05/2004

Adile Hakarar

Davacı

EKLER[12] :

1) İptal konusu yapılan idari işlem.

2) Belge 2

3) Belge 3

Okumaya devam edin ‘İptal ve Tam Yargı davası dilekçe örneği’

İdari Yargılama Usulünde Süreler

•Aralık 12, 2008 • Yorum Yapın

İDARİ YARGILAMA USULÜNDE SÜRELER :

( Hâkim Ali İhsan TEMEL tarafından hazırlanmıştır.)


SÜRELERE İLİŞKİN GENEL ESASLAR :

Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar. (2577/8-1) Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar. (2577/8-2) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme (*) zamanına rastlarsa, bu süreler ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır. (2577/8-3)

Okumaya devam edin ‘İdari Yargılama Usulünde Süreler’

iDARi YARGIDA DAVA ACILIRKEN DiKKAT EDiLMESi GEREKEN HUSUSLAR

•Aralık 12, 2008 • Yorum Yapın
Idare ve Vergi Mahkemelerinde dava acma usulu, adli yargiya gore onemli farkliliklari icermektedir. IYUK.nda usule iliskin hukumler acikca duzenlenmesine ragmen uygulamada dava dilekcelerinde yapilan hatalar nedeniyle mahkemelerce dilekcelerin reddedilmek zorunda kalindigi ve gereksiz burokrasi ve zaman kaybina yol acildigi gozlemlenmektedir.
Okumaya devam edin ‘iDARi YARGIDA DAVA ACILIRKEN DiKKAT EDiLMESi GEREKEN HUSUSLAR’