İnanmak ve sevmek
İnanmak, benliğin kendi mukadderatı önünde verdiği imtihandır. Onu aşk ile
bağrına basanlar, bu imtihanda muvaffak oldular.
Benliğin, bütün kuvvetleriyle kendi konusu olan kainatı kucaklayışı demek
olan bu imtihanda aşkın sahipleri başarı kazandılar.
Aşkın şahidi ise ızdıraptır. Izdırapsız ne hayat hareket, ne de gerçek
düşünce doğabiliyor. Her inanma hareketinde sevilen bir ızdırap saklıdır.
Sevgisi olmayan hakikate ulaşamıyor, gerçeği bilmiyor ve tam sevgi, gayesine
ulaşmış sevgi, sonsuzluğun sevgisidir.
Bu sevgi, vucuttan geçer, bedenden taşar, fani varlıktan kaçar. Ruhu
derinlerine doğru kazıyarak orada gaye olarak yine kendini arar.
Gerçek aşkın sahipleri, ne servetin, ne şöhretin veya temaşanın, ne de ilmin
ve sanatın aşıklarıdırlar. Gerçek aşıklar aşkın aşıklarıdır.
İnanmak, gerçek ve şahsi tanıyış; sevmekse gerçek yaşayıştır. İnanmayan
bilmez, taklit eder. O ışığını başka kürelerden alan bir kör kandildir.
Sevmeyenler, yaşamayanlardır. Onlar ölü ruhlardır. Her an toprağından taze
hayat fışkıran tarlanın üstüne atılmış kuru kütüklerdir.
Dünyamızın tadını onlar alamazlar, hayatın kudretini onlar bilemezler. Her
kökünden bir inanış otu biten, her tarafına bir başka şevk saçılmış
dünyamızda
aşk ile inanışın terbiyesini en küçük yaştan itibaren almamış olan nesiller,
bedbaht nesillerdir.
Kainata hayrınlıkla bakan, insanlara minnetle çevrilen çocuğu, inanış ve
sevgi aşısı yapmadan hayata salanlar, dünyamızın ilk ve en gaddar
zalimleridir.
Sokak ortasında birbirleriyle dalaşıp tekmeleşen yavruları kayıtsız
bakışlarla arkasında bırakarak hayat mücadelesi denen kızıl meydana koşan
mahir menfaat atletleri,
ihmallerinin neden cinayet olduğunu bilemediler. Zira onlar muhabbet kaynağı
olması lazım gelen mabette bile menfaat dilendiler; namütenahi aşk ile dolup
taşan dünyamızın
ilahi bahçelerinde hiç de usanmadan kin ve haset devşirdiler.
Biliyoruz ki, düşünce, hareketin bizde içselleşmesidir. Hakikate kendi iç
dünyamızda temas etmektir. Paskal üç türlü hakikat ayırıyordu:
Etin hakikatleri, aklın hakikatleri, imanın hakikatleri. Birincisi kör
nefsimizin zenbereği etrafında çevrelenen ve onun tarafından idare edilen
bütün iştahları,
hırsları ve menfaatleri içerisine alıyor.
Muvaffakiyetlerimizin dünyasını çenberliyor. Kendisiyle ve kendisi sayesinde
kurnazlaşan insanı hayvanlarla birleştiriyor.
İkincisi, bizi aklın, tasavvurla iradenin fethettiği bir aleme yükseltiyor.
Kendi dar benliğimizden çıkarak bizi bir büyük alem yapıyor.
İlmi, temaşayı, mana cevherini sunuyor. İnsanı ruh aleminin serdarı yapıyor.
Üçüncüsüne gelince, o bizi insani olan varlığımızın da üstüne yükseltiyor.
Sonu olan dünyamızdan, sanki bir hamle ile sonsuzluğa ulaştırıyor.
Parça iken bütün yapıyor; fani iken ebedi kılıyor. Onun varlığıyla, yolcu
iken yol, sermest iken saki, damla iken derya oluyoruz…
İnanışta alelade bilginin esas şartı olan şuur ve eşya ikiliği ortadan
kalkmıştır. Bu ikisi aynileşmiş, eşya şuura teslim olmuş, onunla kaynaşmış,
ikisi bir varlık kazanmıştır.
İnanışın başladığı yerde alelade tanıyış sönükleşir, değersiz ve adeta
manasız kalır. İnanış tam olunca da yerini ona bırakır, kaybolur.
Filozof Kant, saf akıldan yani muhakemeden pratik akla yani vicdana geçerken
şöyle demişti : “Yerine itikadı koymak için, bilgiyi ortadan kaldırmaya
mecbur oldum.”
İtikad haline gelmeyen afaki bilgi, bize bir yabancıdır ve sürekli hayata
sahip değildir. Benim tarafımdan yaşanmamış, kelimenin tam manasiyle benim
olmamıştır.
Bu sebepten bana şahsi tatmin vermekten uzaktır. Sadece taklit yoluyla,
elden ele dolaşan müşterek bir nesne gibi, bir zaman için dimağda misafir
olmaktadır.
Gerçekten benim şahsi malım olmadığından benden koparıp alınır. Bugün benim,
yarın başkasının mülkü olur.
Umumi görüşler, taklit ile kazanılan iddialar, zümre ve parti ihtirasları ve
bunlara destek olan sebepler hep köksüz, hep temelsiz ve hakikatle alakasız
düşünüşlerdir.
Zira bunlar, benliğimin dışında yaşanmış, benim ne hürriyetimin, ne de
şahsiyetimin kaynaklarında kökleri olmayan, derinleri kazılırsa iştihaların
ve etlerin, alışkanlıkların ve taklitlerin vucut verdiği sözede
hakikatlerdir.
İnanılan ve sevilense bir yandan şahsiyetimin derinlerinden, öbür yandan
sonsuzluktan hayat ve hakikat alan görüştür.
Onun çürütülmesi, yalanlanması kabil olmaz. Yumruklandıkça ruhumuzun daha
derin tabakalarına iner.
Çünkü inançlarım muhakemenin ulaşamadığı bir alemde meydana gelmektedir.
Kökleri aynı zamanda benliğimin pek derinlerinde bulunduğundan,
muhakeme ile benden koparılamazlar. Bu sebepten inanılmayan, sadece ilmin
ölçüüleriyle tartılarak aklın karşısına çıkarılan her fikir, her hakikat,
eksik veya aldatıcıdır.
İnanma, bir harekettir ve benliğin varlıklar üzerine doğru yaptığı bir
harekettir. Tuhun tabiata uzanması, onda devamı gibi bir şeydir. Ruhun,
tabiatı istilasıdır.
Gerçek aşıklar aşkın aşıklarıdır.
Aşkın kendi kendisini yakan ateşinde sevenle sevilen,
isteyenle istenen, varlıkla var eden birleşir.
Eşya ile temaşa, kainatla şuur, birle bütün bağdaşır.
Düşünce hareketleşir, varlık düşünceleşir.
Anlaşılmayan ortadan kalkar, anlatılmayan Bir kalır.
İnanmak, benliğin kendi mukadderatı önünde verdiği imtihandır. Onu aşk ile
bağrına basanlar, bu imtihanda muvaffak oldular.
Benliğin, bütün kuvvetleriyle kendi konusu olan kainatı kucaklayışı demek
olan bu imtihanda aşkın sahipleri başarı kazandılar.
Aşkın şahidi ise ızdıraptır. Izdırapsız ne hayat hareket, ne de gerçek
düşünce doğabiliyor. Her inanma hareketinde sevilen bir ızdırap saklıdır.
Sevgisi olmayan hakikate ulaşamıyor, gerçeği bilmiyor ve tam sevgi, gayesine
ulaşmış sevgi, sonsuzluğun sevgisidir.
Bu sevgi, vucuttan geçer, bedenden taşar, fani varlıktan kaçar. Ruhu
derinlerine doğru kazıyarak orada gaye olarak yine kendini arar.
Gerçek aşkın sahipleri, ne servetin, ne şöhretin veya temaşanın, ne de ilmin
ve sanatın aşıklarıdırlar. Gerçek aşıklar aşkın aşıklarıdır.
Aşkın kendi kendisini yakan ateşinde sevenle sevilen, isteyenle istenen,
varlıkla var eden birleşir. Eşya ile temaşa, kainatla şuur, birle bütün
bağdaşır.
Düşünce hareketleşir, varlık düşünceleşir. Anlaşılmayan ortadan kalkar,
anlatılmayan Bir kalır.
İlk ve son ilim budur. Millet kültürünün ağacını dikecek ve millet ruhuna
hayat getirecek nesiller, inanışla sevgi mabedinin mihrabında önce tövbe
etmeli,
sonra da inanmayı ve sevmeyi öğrenmelidirler.
bilgisayar, Düşünce, Dini, Edebiyat, Fıkra, Grafi, hukuk, internet, Menkıbe / Hikaye, Namaz, Nasihat, Sanat, sağlık, Tarih, teknoloji, Uncategorized, İmam Hatip kategorisinde yayınlandı
Etiketler: 1.tanzimat, 1.tanzimatın özellikleri, 1940 sonrası, 1940 sonrası turk ed, 1940 sonrası turk edebiyatı, 2.tanzimatın, adjectival clauses, anı ve hatıra, anı ve hatıra nedir, anı ve hatıra türü, asit ve bazlar, askerliğin önemi, çanakkale savaşları, çanakkale savaşı, çanakkale şehitleri haftası, çevre bilinci istatistik, çevre bilinci istatistik ödevi, çeşitli kesme yöntemleri, ödev kapagı, ürün hayat eğrisi, BAZLAR, bilim adamı biyografisi, bilim adamı biyografisisi, biyografi, buket gelibolu, buket uzuner gelibolu, buzdolabı, buzdolabı çalışma sistemi, canlıların sınıflandırılması, dönem ödevi kapagı, düzlem, denizlerin iklime etkisi, denizlerin türkiye iklimine etkileri, ders planı, Enerji Ekonomisi, etik, etik sorunu, fonksiyonlar, güzel yurdumuz türkiye, geçmişten günümüze nüfüs sayımları, gelecekte yasam, gelibolu, gelibolu buket, geri dönüşüm, har, harita, ihracat pazarlaması, ikinci tanzimatın, ilköğretimde matematik simetri, ilköğretimde matematikte simetri, ilköğretimde simetri, ingilizce, ingilizce adjectival caluses, ingilizce adjectival clases, ingilşizce, iskender pala, israil harita, istatistik ödevi, istiklal marşının kabulü, jüpiter, katalizör, kaynak bölgesinin mekanik özellikleri, kazan projeleri, kazan projesi, kazanlar, kazanlar hesaplar1, kazanlar projeleri, kazanlar projesi, kütüphanecilik, kesirler, kesme yöntemleri oksi ark kesme, kizgin yag, kulak, kuvayi milliye, kuvayi milliye hareketi, kuvvetin harekete etkileri, LCD ekranlarda piksel hataları, LCD piksel hataları, LCD türleri, lozan barış antlaşması, madame bovary, madde ve ısı, madenler, manzum eserler, marmara bölgesi madenler, matamatik örnek kapak, matamatik dönem ödevi kapagı, matematik işlem özellikleri, matematikte simetri, müdür yardımcılğı sınavı, müdür yardımcılığı sınav soruları, müdür yardımcılığı sınavı, metallerin paslanmasi, mitoz bölünme, mitoz bölünme sunusu, monte kristo özeti, nabizade nazım zehra, nasrettin hocanın hayatı, nüfus göçleri, nevruz şiirleri, nomoi, otelde departmanlar, otelde servis, otobiyografi, otomobil, pazarlamada ürün hayat eğrisi, platon, PLL, saat, saatin tarihi, servis, simetrik ayarlı güç kaynağı, su boruları ve sanayi, su boruları ve sanayi deki önemi, su boruları ve sanayide ki önemi, su boruları ve sanayideki önemi, su cenderesi, SUALTI KAYNAK TEKNOLOJILERI VE UYGULAMALARI, tacirin maliye karsı sorumlulukları, tanzimat, tanzimatın, türkiyede radyo gelişimi, türkiyede radyoculuk, türkiyenin dış tehditleri, türkiyenin iç ve dış tehdidleri, türkiyenin iç ve dış tehditleri, türkiyenin iç ve dış tehtidleri, türkiyenin ic ve dış tehtitleri, türkiyenin jeopolitik önemi, teknolojinin insan hayatına yararları, teknolojinin insana yararları, teknolojinin yararları, turizm etkileyen faktörler, turizm etkileyen faktörler[türkiyede], tımar, uzay cagı, uzay teknolojisi, uzun beyaz bulut, yedi mesaleci, yedi mesaleciler, zehra
Son Yorumlar